4 Ağustos 2011 Perşembe

20 Ocak 2010 Çarşamba

“Canlılar 3′e ayrılır;insanlar, hayvanlar ve denizciler”
Jack London

Bayramın birinci günü sabah 6 da yaklaşık 5-6 kuvvetlik poyraz rüzgarının yelkenlerimizi doldurmasıyla Çandarlı’dan ayrıldık... Sadece flok yelkenle 3.5 saatte 16-17 mil yol katederek Arslan Burnu’nu döndük ve bulduğumuz ilk güvenli koya adeta kendimizi attık ve geceyi orda geçirmeye karar verdik.
Gece rüzgar daha da şiddetli esmeye başladı ve bizi içtiğimiz onca rakıya rağmen huzursuz etmeyi başardı neyse ki herhangi bir olumsuzluk yaşamadık.















Sabah 7 gibi 4 kulaç sudaki demirimiz vira edip pruvamızı Foça istikametine çevirdik,bölgeyi iyi tanımadığımızdan ve iri denizlerin olması nedeniyle civardaki tüm adaların açığından gitmeye karar verdik.flok ve fırtına yelkenimizle yola koyulduk bir süre bu şekilde yol aldıktan sonra farkettik ki Foça Limanı’nı geçmişiz :-)) yelkenlerimizi mayna edip motorla ıslak bir seyirden sonra sabah 9 civarı Foça Limanı’na koltuk halatlarımızı bağladık.Limana iner inmez hava raporu almak için internet kafe aradık,haberler iyi değildi çünkü 6-7 kuvvetlik bir poyraz bizi bekliyordu.














Ertesi gün rüzgarın sert bir şekilde kafadan geleceğini ve hareketli salmalı bir teknenin sert rüzgarda orsa seyri yapamayacağını bildiğim için istemesem de arkadaşım teklifine hayır demedim.














Sabah 9 da Foça Limanı’ndan ayrıldık flok ve fırtına yelkenimizi fora edip bol tramolalı bir seyre başladık ancak yaklaşık 4 mil sonra rüzgarıyla meşhur Çandarlı Körfezi kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı ve sadece apaz seyri yapabilir olduk,tekneyi ve kendimizi daha fazla zorlamanın gereksiz olduğunu düşünerek Foça’ya geri dönme kararı aldık. Teknemizi baştan kara sıkı sıkı bağlayıp Emrah’ın çalıştığı eczanenin ilaç servis aracı ile Çandarlı’ya karadan döndük.











İki gün sonra havanın kalmasını fırsat bilip eski kurt denizcilerden Erol kaptanı da yanımıza misafir ederek öğleden sonra 2 civarında koltuk halatlarımızı avara ederek Foça Limanı’ndan güzel bir imbat eşliğinde full arma ayrıldık,bol kahkahalı ve tramolalı bir seyir sonrasında akşam 9.30 da Çandarlı Limanı’nda funda demir dedik.

Orçun Ay

Çandarlı Yelken ve Su Sporları Kulübü


‘Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir' Mevlana
Su,ekmek,bira her şey hazır yola çıkabiliriz.Nereye mi gidiyoruz?yerli Maldivlere yani Kalem Adası’na ama önce Emrah’ın kapanmayan eczanesinin kapanması beklemeliyiz yani öncelikle bir resmi tatil günü cumartesiye veya pazartesiye gelecek,nöbet olmayacak ki pazarla birleşebilsin ve biz gerekli zamana sahip olabilelim.İnanmayacaksınız belki ama bu oldu evet 30 ağustos 2008 cumartesiydi ve pazar günü nöbet yoktu ve biz seyrüseferimize Cuma akşamından çıkabilirdik.

Ekip; Alesta(Rota Seaman 570),X(romantik Fransız Caravelle 480),ben Orçun (Homo sapiens178),Emrah (Homo sapiens 170),Erol(Homo sapiens 172).Tüm hazırlıkların tamamlanması ile cuma akşamı vira demir dedik ve 4-5 kuvvet kuzeybatı(imbat) rüzgarının yelkenlerimiz doldurmasıyla sıkı bir orsa seyrine başladık.Hedefimiz yaklaşık 5 mil mesafedeki Kuleli Ada’ya varmaktı ama yola çıktıktan yaklaşık 1.5 saat sonra rüzgarın kalmasıyla kararımızı değiştirip bize en yakın koy olan Haldere Koyu’na girdik ve koyun ortasındaki sahipsiz tonoza karanlıktanda istifade edip bağlandık.Akşam yemeğimizi yedikten sonra herkes kamaralarına çekilemedi maalesef bizde çadırımızı kurduk-hayır esnaf espirisi yok-Gece biralarımızı içerken ve çok uzaklarda olduğumuzu hayal etmeye çalışırken yüzerek yanımıza gelen alkollu bir vatandaşımızın sesiyle irkildik ve kendisini gerekli raporumuzu-nerden geldik nereye gidiyoruz- verdikten sonra yolcu ettik ve uyumak üzere çadırlarımıza çekildik.Sabah 6’da uyandık ve tuvalet kağıdını kapan kendini koyda bulunan yazlık sitenin umumi tuvaletinde buldu.Yazlıkcılar için güzel bir cumartesi sabahıydı fakat bizim için pek değildi çünkü rüzgar yoktu hava limanlıktı.Her işte bir hayır vardır diyerek fırsattan istifade kahvaltımızı yaptık biraz oyalandık fakat rüzgar pek keyifsizdi ama yinede mutluluk varılacak yer değil yolculuğun kendisidir diyerek yola çıktık ara sıra esen hafif rüzgarlarla yaklaşık 2 saatte Kemikli Burnu’nu döndük ama orda da pek bir şey değişmedi hatta rüzgar tamamen durdu.X’in motoru olmadığı için zaman zamanda Alesta’dan yardım alarak yelkendi,yedekti derken 8.30 civarı başlayan ikinci etap 14.30 civarı Kalem Adası’nda funda demir dememizle bitti.
Yolculuğun tahmin ettiğimizden uzun sürmesi daha önce hiç görmediğimiz Kalem Adası merakımızı daha da artırmıştı bu nedenle X’i güvenli bir yerde demirleyip hemen Alesta ile keşfe çıktık etraf muhteşem denizin dibindeki bembeyaz kum,adalardaki zeytin ağaçları.Keşfimiz sırasında her yöne kapalı güzel bir koy beğendik ve alargada bıratığımız X’i almak üzere geri döndük.Dönerken 7 metrelik teknesiyle tek başına Rusya’dan gelen bir amcayla lafladık hemen bize haşlanmış patatesinden ve şarabından ikram etmek istedi,yaşasın deniz ve denizcilik dedik.Daha sonra sanki bizim için yapılmış teknelerimiz gibi minik koyumuza yerleşdik,biraz yüzdük,fotoğraf çektik,bakındık,hava karardı,yemek yedik yattık.



Sabah 7 gibi sevimsiz rüzgar poyrazın dürtmeleriyle istemesekte uyandık ve baktık ki dönüşümüz muhteşem olacak,Rüzgar diri olduğu için karşıdaki küçük plaja geçtik kahvaltımızı orda yaptık ve biraz gezindik adada.


Daha sonra rüzgar biraz daha sertledi bizde gardımızı aldık ve camadan vurduk ana yelkenlerimize.Vira demir dedik yelkenlerimizi fora ettik ve yola koyulduk.Yaklaşık yarım saat sonra kıyıya paralel dağların tepesinden inen poyraz kendini iyice hissettirmeye başladı ve ilk sağnağımızı yedik neyse ki ana yelkenin iskotasını boşlamak tekneyi düzeltmek için yetti.Biz ilerledikçe rüzgarında şiddeti artıyordu Maltepe Burnu’na yaklaştığımızda ise gördğümüz manzara korkunçtu; yamaçtan inen rüzgar deniz yüzeyinden su kadırıyordu ve su zerrecikleri uçusuyordu.Sağnaklardan nasibimizi aldık ve ilk broşumuzu yedik sancağına yatan X içeri hatırı sayılı bir miktar su aldı.İçeri giren suyu kovayla boşaltmaya çalışıyorduk ki ikinci broşumuzuda yedik ne dümen işe yarıyordu ne de iskotayı boşlamak ya direği kıracaktık ya da yelkenleri mayna edip kıyıdan açık denize esen rüzgara kapılıp gidecektik Emrah’ın arkamızdan motorla geldiğini bildiğimiz için biz ikinci seçeneği seçerek yelkenleri mayna ettik.Emrah’ın gelmesini beklerken yaşadıklarımız ise çok ilginçti rüzgar Maltepe Burnu’nun ve dağları etkisiyle bir aşağı bir yukarı esiyordu ve bizi sadece direğin etkisiyle bir aşağı bir yukarı sürüklüyordu.Derken Emrah imdadımıza yetişti ve X’i yedeğe alarak kendimizi Denizköy’e attık.Geri kalan yolumuzun kaba denizlerle ve kafadan gelen rüzgarlarla daha da zorlu olacağını bildiğimizden X’i Denizköy’de karaya alarak bırakmaya karar verdik,yola daha diri ve motorlu bir tekne olan Alesta ile devam edecektik.X’i karaya çekerken plajda bir kanonun yanında soluklanan saçı sakalı karışmış bir ihtiyar amca dikkatımi çekti daha sonra kendisi bize yardım etti ve tanışma fırsatı bulduk hikayesi hayret vericiydi adının Frederick olduğunu öğrendimiz bu amca üçe bölünebilen lastik kanosuyla Viyana’dan otobüsle İstanbula geldiğini ve kürek çekerek 20.günde orda olduğunu,amacının İzmir’e varmak olduğunu ve 72(yetmiş iki) yaşında olduğunu söyledi.Kahraman olarak karşılanmayı beklerken tam anlamıyla dumura uğramıştık.Frederick daha sonra 30 yıldır kano ile çeşitli ülkelerde gezdiğini fakat Maltepe Burnu gibi bir yer görmediğinden iki kere alabora olduğundan bahsetti.Birasını yudumlarken o gece orada kalacağını X’e gözkulak olacağını söylesede daha sonra öğrendik ki 7-8 kuvvetlik poyrazı arkasına alarak arkamızdan o da yola çıkmış.(siz zengin olup gezeceğiniz günleri bekleyin daha)

X’i Denizköy’de sağlama aldıktan sonra Alesta ile tekrar yola koyulduk.Bir süre camadanlı ana yelkenle gittikten sonra rüzgar iyice kafadan gelmeye başladı irileşen denizlerinde etkisiyle yelkeni mayna edip yaklaşık 2.5 saatlik ıslak bir motor seyrinden sonra Çandarlı Limanı’da funda demir dedik.


Orçun Ay